Londra’dan Mardin’e Uzanan Bir Matbaanın İzinde: Süryani Kültürünün Sessiz Tanığı
Londra’dan Mardin’e Uzanan Bir Matbaanın İzinde: Süryani Kültürünün Sessiz Tanığı
1873’te başlayan bir yolculuk, Süryani kültürünü ve matbaacılığını Mardin’e taşıdı. Deyrülzafaran Manastırı’na getirilen matbaa, sadece basılı eserlerin değil, bir kültürel direnişin de simgesi oldu.
1873’te başlayan bir yolculuk, Süryani kültürünü ve matbaacılığını Mardin’e taşıdı. Deyrülzafaran Manastırı’na getirilen matbaa, sadece basılı eserlerin değil, bir kültürel direnişin de simgesi oldu.
Mardin, yüzyıllar boyunca farklı inanç ve kültürlerin bir arada yaşadığı, doğunun en önemli ilim ve sanat merkezlerinden biri oldu. Bu çok kültürlü yapının en önemli taşlarından biri ise, Süryani toplumu tarafından yürütülen matbaacılık faaliyetleri. Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde, Süryani Patrikliği’nin girişimleriyle Mardin’e getirilen matbaa, yalnızca bir basım aracı değil, bir kimlik ve hafızanın korunması adına atılan en büyük adımlardan biri olarak tarihe geçti.
1873 yılında, Süryani Ortodoks Patriği IV. Petrus, cemaatinin eğitim ve yayıncılık alanında ilerlemesi için matbaa ihtiyacını gündeme getirdi. Osmanlı sınırları içinde matbaa kurma girişimleri daha önce İstanbul’da başlamıştı ancak gerçek anlamda bu girişimin hayata geçmesi Londra’ya uzanan bir yolculuk gerektirdi. Patrik Petrus, Diyarbakır ve İstanbul üzerinden Londra’ya giderek Kraliçe Victoria ile görüşmeler yaptı. Dönemin Britanya’sında, Süryani cemaatiyle ilgilenen kilise çevreleri ve sivil toplum örgütlerinden büyük destek gördü.
Kraliçe Victoria, Patrik Petrus’u büyük bir misafirperverlikle ağırlarken, ona hem maddi destek hem de bir matbaa hediye edilmesi için yardımcı oldu. Ancak patriğin bu desteğe yaklaşımı dikkat çekiciydi. Misyoner faaliyetlerin Süryani cemaati üzerindeki etkisinden rahatsız olan IV. Petrus, kilise tarafından önerilen eğitim ve öğretmen desteğini geri çevirirken, matbaa teklifini kabul etti.
Mardin’de Matbaanın Yeni Hayatı
Halep üzerinden Mardin’e ulaşan matbaa, 1882 yılında Deyrülzafaran Manastırı’nda faaliyete geçti. Ancak teknik ekipman eksikliği ve yeterli eğitimli personelin olmaması nedeniyle uzun yıllar tam kapasite çalıştırılamadı. Sorunun çözümü için 1886’da Süryani Metropoliti Abdullah Sadedi, matbaacılık eğitimi almak ve gerekli ekipmanları temin etmek üzere yeniden Londra’ya gönderildi. Sadedi, İngiltere’de matbaa işinde ustalaşarak 1888’de Mardin’e geri döndü. Getirdiği yeni bir küçük matbaa ve bir İngiliz usta ile birlikte Mardin’de matbaacılığı aktif hale getirdi.
16 gün içinde matbaa çalışmaya başladı ve ilk basılan eserler Süryanca Dilbilgisi ve Mesihsel Öğretiler oldu. Basılan eserler arasında yalnızca dini kitaplar değil, tarih, dilbilgisi ve kültürel metinler de yer aldı. Bu dönemde Mardin’de entelektüel faaliyetler daha da ivme kazandı.
Ancak matbaanın kaderi, Osmanlı İmparatorluğu’nun değişen siyasi yapısıyla birlikte sekteye uğradı. 1889 yılında matbaa faaliyetleri yasaklandı ve üretim durduruldu. Fakat Süryani patrikleri, matbaa işini bırakmadı. 1913’te, dönemin önde gelen Süryani din adamlarından Hanna Dolabani öncülüğünde Hekimtho (Hikmet) adlı dergi, Süryanice, Arapça ve Osmanlıca dillerinde yayımlanmaya başladı. Fakat Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle birlikte matbaa bir kez daha sustu.
Zorlu Yıllar ve Matbaanın Yeniden Dirilişi
Savaş, Mardin’deki Süryani toplumunu derinden etkiledi. Cemaatin ileri gelenleri ya öldürüldü ya da göç etmek zorunda kaldı. Patrikhane, Osmanlı sınırlarının dışına, önce Humus’a, ardından Şam’a taşındı. Ancak matbaa, Mardin’de kaldı.
1947 yılında Mardin Metropoliti olarak göreve başlayan Hanna Dolabani, matbaanın yeniden işler hale getirilmesi için büyük çaba sarf etti. Deyrülzafaran’daki matbaa Kırklar Kilisesi’ne taşındı ve burada yeniden yayıncılık faaliyetleri başladı. 1952’de, Öz Hikmet adlı dergi yayımlanmaya başladı. Bu kez derginin dili ağırlıklı olarak Türkçeydi. Ancak içerik bakımından eski Hikmet dergisinin devamı niteliğindeydi. Dergi, dinî ve kültürel metinler, edebi yazılar ve Süryani toplumuna dair haberler içeriyordu.
1960’lı yıllara kadar Mardin Süryani toplumu, matbaa aracılığıyla kendi kimliklerini koruma çabalarını sürdürdü. Ancak zamanla göçler, ekonomik zorluklar ve siyasi belirsizlikler, matbaanın etkisini azalttı. Bugün Mardin Kırklar Kilisesi’nde bir müze parçası olarak sergilenen matbaa, yalnızca basılmış metinlerin değil, bir halkın hafızasının da taşıyıcısı konumunda.
Matbaanın Kültürel Mirası
Bu matbaanın hikâyesi, bir topluluğun yalnızca dini ve kültürel mirasını değil, aynı zamanda entelektüel direncini de temsil ediyor. 19. yüzyılda Osmanlı topraklarında bir taşra kentinde başlayan bu hikâye, matbaanın yalnızca bir baskı aracı olmadığını, aynı zamanda bir toplumun kendini ifade etme biçimi olduğunu da gösteriyor.
Günümüzde, Süryani toplumu dünyanın farklı noktalarına dağılmış olsa da, Mardin’deki bu matbaa onların geçmişte bıraktığı en değerli miraslardan biri olarak varlığını sürdürüyor.
Mardin HABERİ
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.